“dünya gıda günü” ve timsahın gözyaşları…
Prof Dr Aziz EKŞİ
FAO’nun
20. genel kurulunda(1979), Macaristan Tarım Bakanı Pal ROMANY, FAO’nun kuruluş
günü olan 16 EKİM’in (1949) “dünya gıda
günü” olmasını öneriyor ve kabul
ediliyor. İlki 16 EKİM 1980 tarihinde gerçekleşiyor. Amaç; “yoksulluk, besleme
yetersizliği ve açlığa” dikkat çekilmesidir. Ayrıca her yıl açlık ile ilgili
bir tema seçiliyor. İlk dünya gıda gününün konusu “önce gıda”dır. Geçen yıl
“iklim değişiliği” idi ve bu yıl “göç olgusu”. Seçilen temaların doğru olup olmadığı konusunda farklı
düşünceler olabilir. Fakat, açlık hakkında farkındalık yaratma konusunda
FAO’nun başarılı olduğu açıktır.
Farkındalık
oluşturma konusundaki bu başarının
açlığın azaltılması için yeterli olmadığını görüyoruz. Ancak, konumu gereği
bunu FAO’dan bekleyemeyiz. Bunun gerçekleşmesi her ülkenin ve her insanın
çabasına bağlıdır. Dünya nüfusuna göre aç insan oranı giderek azalsa da, aç
insan sayısında anlamlı bir azalma sağlanmıyor. 1990-92 döneminde 843 milyon olan
aç insan sayısı, 2000-02 döneminde 833 milyon, 2010-12 döneminde 925 milyon ve
2016 yılında ise 815 milyondur. Anlamlı azalma bunun neresindedir? Kaldı ki
gelecek yıl sayının artmayacağı belli değildir. 2030 yılında “sıfır açlık” için söz veren 193 ülkenin devlet başkanı sözünü tutabilecek midir?
Son
50 yılda dünya nüfusu 2 kat artarken gıda üretimi 3 misli artmış. Ama aç insan
sayısı yerinde sayıyor. Demek ki ve herkes biliyor ki artık, açlığın nedeni
gıda üretim yetersizliği değil gıda bölüşüm dengesizliğidir. Fazla üretenlerin
kendiliğinden bölüşmesini bekleyemeyiz. Nitekim, yardım ve bağış toplayan
uluslararası kuruluşlar var. Toplanan miktar dünya gıda üretiminin % 0.3’ü(binde
üçü). Ayrıca verilen sözler de tutulmadığı için bu tutarın bile sürdürülebilirliği
tartışmalı. Bu yardım, timsahın göz yaşı
değilse nedir?
Öte
yandan gıda yoksunluğu yaşayanların güçsüzlüğü de ortada. Bu durumda nasıl
çıkacağız bu açmazdan. Yoksa bir doğal
seleksiyon gerçekleşiyor da farkında mı değiliz!.. Buna rıza gösteremeyiz. Açlığın
önlenmesi; hepimizin “gıda güvencesini
temel bir insan hakkı” gören ve
BM tarafından da onaylanan yaklaşımı(gıda adaleti) güçlü bir şekilde savunmasından geçiyor. Aynı şekilde; “her topluluğun gıda
politikasını belirleme hakkı”nı savunan yaklaşıma(gıda egemenliği) arka çıkması
gerekiyor. Ancak bu yolla, bu insanların
aile temelli çiftçiliğe başlaması için ivedi bir program oluşturulmasını
sağlayabiliriz.
Zorunlu
göç, iklim değişikliği ve çatışmalar dışında açığın da yol açtığı trajik bir
olgu. 2015 yılında ülkesi dışına göçen insan sayısı 244 milyon ve 2000 yılına
göre %40 artış var. Bu olayın kısa sürede azalması beklenemez ama yaşanan
acıların azalması sağlanabilir. Ve Türkiye, en çok göçmen yaşayan 3 ülkeden
biri…
Yorumlar
Yorum Gönder